“SPRACHABSCHNEIDER” adlı eserin Türkçe dil kuralları çerçevesinde uyarlanması (Sözcük Kırpan)

 Sözcük Kırpan



 

İlk Paragraf;

 

Bir gökyüzü ağacı! diye düşündü Paul, süzülen bulutlara bakarak. Kocaman bir ağaç. Kocaman buluttan bir ağaç. Gökyüzünde kocaman bir ağaç. Göklerin kocaman ağacı.

 

Yedi adım sonra, Paul yavaşladı; ağaç artık bir fildi. Altı adım sonra fil artık bir lokomotifti. Beş adım adım daha sonra Lokomotif bir yatağa dönüşmüştü. Rüzgar bulutlar ile canı ne isterse onu yapıyordu; Buluttan bir ağaç, buluttan bir fil, buluttan bir lokomotif ya da buluttan bir yatak.

 

İkinci Paragaraf;

 

Adamın biri kocaman yeşil şemsiyesini açarak, bavula benzeyen tahta sandığın üzerine çıktı ve şarkı söylemeye başladı. Gerçek bir şarkı değildi bu. Paulun duydukları; bir ayının kükremesi, bir tahtanın gıcırtısı ve bir karganın gaglamasıydı.

 

Gel Gel Gel!

Edatını, yüklemini al da gel!

Ver ünlüyü götür ödevi!

 

Kim değişmez ki birkaç harfle

Bir haftalık ev ödevini!

 

Var mısın bir anlaşmaya

Bu sözcük kırpanıyla!

 

Üçüncü Paragraf;

 

Kapının önünde tahta bavulu ile dikilen adam, kullakları tırmalayan karga gibi sesiyle homurdanarak, benim adım Sözcükkırpan dedi. Bavuluna vurarak, sana reddedemeyeceğin bir teklif sunuyorum, diye de ekledi. Evde kimse yok ve ailem işte bu yüzden akşam gelin siz en iyisi, dedi Paul.

 

Dur, dur dedi Sözcükkırpan, “Eğer hal-durum eklerini bana verirsen, bir hafta boyunca ödevlerini yaparım ben de! Başka da bir şey istemiyorum sadece bir kaç ek.”

 

Paul duraksadı, düşündü ve sonra dedi ki, “Ben sana hal-durum eklerimi nasıl veririm ki? Sanki cebimde!”.

 

“Tabiki de cebinden çıkarıp vermeyeceksin. Verdim gitti desen yeterli, ayrıca fiş de veriyoruz.” dedi Sözcükkırpan.


Dördüncü Paragraf; birinci bölüm

 

Ne! Yok artık, bir hafta ev ödevi yok ve sadece karşılığında tamam demem gerekiyor, diye düşündü Paul. Ben sana hal-durum eklerimi verecegim sen de bir hafta ödevlerimi yapacaksın öyle mi? Eğer eklemek istediğin başka bir şey yoksa, tamam kabul ediyorum. Verdim gitti, dedi Paul.

 

Sözcükkırpanı odasına davet etti. Şemsiyesini kapatıp köşeye koyduktan sonra Sözcükkırpan, tahta bavulu açtı ve bir not defteri çıkardı. O faturayı yazarken Paul, bavulda neler var görebiliyordu. Orda küçük tahta kutucuklar vardı ve her kutucuğun üzerine de etiket yapıştırılmıştı. Paul etiketlerin bir tanesinde, “zamir” kelimesini ve bir kişinin adını, okuyabiliyordu. O da ne bir isim çok tanıdık gelmişti; sekizinci sınıflardan bir çocuk oldugunu hatırladı Paul ve düşündü;

 

Dördüncü Paragraf; ikinci bölüm

 

Yalnız değilim!

Sözcükkırpan, Paul’un masasına oturdu ve ona faturayı uzattı ardından da hemen Paul’un ödevlerini yapmaya koyuldu. Paul faturayı cebine tıkıştırdı ve dedi ki, “ Ben spor salonu gidiyorum.”

 

Sözcükkırpan memnuniyetle kıkırdadı.

 

Beşinci Paragraf;

 

Akşam, Paul’un annesi oğlunun ödevlerini yapıp yapmadığını öğrenmek istedi. Paul ise tabiki de yaptığını söyledi.

 

Başka neler yaptın Paul?, diye sordu annesi.

 

“Ben futboleğitimiydim ardından dondurmacı oturduk.”, dedi Paul.

 

Paul’un annesi oğluna bakakaldı, tek kelime edemedi. Herhalde bu da Paul’un şakalarından biridir, diye düşündü.

 

Sabahki yağmurdan bahseden Paul, “yağmur tramvay sanki ev boyundaki dalgaların bir gemi vurması gibi devirdi.” dedi.

 

Paul’un annesi dedi ki; Bana tramvayın yağmurdan devrildiğini söyleyemezsin!

 

Ben de zaten öyle bir şey demedim!, diye cevap verdi Paul.

 

Okulda olanlar oldu, arkadaşları Paul’da bir şeylerin ters gittiğini hemen anladı. Ne zaman Paul bir şeyler söylese arkadaşları onun ağzına bakıyordu. Hatta coğrafya dersinde sözlüye kaldırıldığında, Kızıl ırmağın nereye aktığı sorusuna; “Kızıl Irmak Yeşil Irmak akar.” diye cevap vermişti.

Herkes buna güldü, hatta ve hatta Paul’un arkadaşları bile ve öğretmenleri de ekledi; O zaman Yeşil Irmak hiç Kızıl akmıyor Paul, dedi.

Müdür tenefüste koridor boyunca geliyor ve Paul’a öğretmeninin sınıfta olup olmadığını soruyor; Paul ise “ Öğretmen sınıf değil” şeklinde cevap veriyor.

 

Müdür bir kaç saniye boyunca kalakaldı. Paul heyecandan müdürün ne söylediğini unuttu. Bir şeylerin ters gittiği belli.

 

Altıncı Paragraf;

 

Gördüğü şeyleri, göründükleri gibi doğru açıklayamadığından artık bu işin Paul için tadı tuzu kalmamıştı. Aynı zamanda bir şeyler söylemekte ona zevk vermiyordu.

 

Yedinci Paragraf;

 

Aha kapı çaldı. Gene Sözcükkırpan kapının önündeydi. Paul onu içeriye davet etti ve “Benim bir hafta daha ödevlerimi yapmalısın!”, dedi.

 

İyi iyi, ama beleşe olmaz dedi Sözcükkırpan kulakları tırmalayan tahta gıcırtısı sesiyle.

 

Daha ne istiyorsun?, diye sordu Paul.

 

Senin tüm ince-ünlü harflerini istiyorum, diye gagladı karga gibi Sözcükkırpan.

 

Hepsini mi?, dedi şok olmuş bir şekilde Paul.

 

Ama daha geriye dört tane kalın ünlü kalıyor, a,ı,o,u. Gayet yeterli diye homurdandı Sözcükkırpan.

 

Paul, en azından kalın ünlülerin yeterli olabileceğini düşündü. Arkadaşlarım, futbol oynamaya gelene kadar ben de yüzmeye gidebilirim her öğleden sonra. Bu öğleden sonra da sirk var.

 

Anlaştık dedi Paul. Sözcükkırpan bavulunu açtı ve yeni bir tahta kutucuk çıkardı. Üzerine ince-ünlüler ve Paul’un ismini yazdı. Ardından Paul fişini aldı ve sirkin yolunu tuttu.

 

Etkinlik öğleden sonra saat üçte başlayacaktı bu sayede Paul öncesinde hayvanların gösterisine gözatabilirdi. Aslanların bulunduğu kafesin önünde arkadışı Bruno ile karşılaştı.

 

Paul, Bruno’ya; san da mı sırk gıdıyorsun?, diye sordu.

Bruno, sana neler oluyor Paul?, diye soruyla cevap verdi.

 

Paul cevap verdi; Hıçbır şay, San odavını na zaman yaptın?


Sekizinci Paragraf;

 

Bruno; Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Paul?

 

Biletleri almaya geldiklerinde Paul, hiçbir şey söylemedi. Parayı Bruno’ya verdi ve onun almasını istedi biletleri ve Bruno iki tane aldı.

Gösteri başlamadan önce Paul sordu; Bruno sanın hoşun an çok gıdan gostarı hangısı akrobası mı yoksa hayvan tarbıyacısı mı?

 

Dokuzuncu Paragraf;

 

“Hayvan tarbıyacısı muhtaşamdı.”, dedi. Bır kaplan, ataş çambarı atlıyor. Bir Fil sandalya oturuyor.

 

Paul’un ailesi onu konuşurken duyduklarında çok üzülüyorlar. Paul onlara her akşam yemeğinde, o gün başına geçenleri anlatırdı. Şimdi ise iki lafı bir araya bile getiremiyor.

 

Durumun farkına varamayan babası sordu; akrobatlar nasıldı peki?

 

“Cambazlar vardı, alları şamsıyalar va omuzları kız çoçuğu ıla ıpın uzarı yuruyorlardı.” dedi Paul.

 

Paul artık anne ve babasının çok üzüntülü olduğunu görebiliyordu.

 

Onuncu Paragraf;

 

Okulda Paul, mümkün olduğunca az konuştu. Sınıf arkadaşları, Paul bir şey söylesin diye bekliyorlardı sadece ve o konuştuğunda sınıfta kahkaha fırtınası başlıyordu. Paul’un öğretmeni yıldırmak onunla için bir püf nokta bulduğunu düşünüyorlardı.

 

Paul’un arkadaşı olmayan Fritz tenefüste Paul’a, sen bir ufacık tefecik bücürsün, burda ne işin var?, hadi anaokuluna ya da annenin eteğinin dibine git, dedi.

 

On birinci Paragraf;

 

Paul üçüncü hafta Sözcükkırpan’a, Artık yalnız hıçbır şay yapamıyorum. Banı kadarım tark adamazsın.

Sözcükkırpan memnundu ama bu hayatta hiçbir şey karşılıksız değildir.

 

Paul, san çok oldun artık!, dedi ama bu Sözcükkırpan’ın umrunda değildi. En sonunda Paul sordu; san hala na ıstıyorsun?, diye sordu.

 

Çok bir şey istemiyorum, sadece her ismin ilk harfini versen yeterli olur, dedi Sözcükkırpan.

 

Paul ertesi gün, başının ne tür bir belada olduğunun farkına varıyor.

Paul’a annesi okuldan sonra alışverişe gitmesi için liste veriyor. Paul on pirzola, dört sosis, bir torba yulaf ezmesi ve bir torbada bulgur almalı. Bunların haricinde bir de küçük poşetçikte pudra şekerine ihtiyacı var annesinin çünkü o kurabiye pişirmek istiyor. Bunları yazayım mı dedi annesi yada hatırlar mısın?

 

Paul, yazma dedi.

 

Okuldan sonra Paul köşedeki küçük markete gitti.

 

Kasiyer sordu; ne almak istersin Paul?

 

On ikinci Paragraf;

 

Paul mırıldanarak annesinin ne sipariş ettiğini söyledi; on ırzolla, dort osıs, bır poşat ulaf zması, bır poşat ulgur va bır kuçuk udra akarı, anam urabıya pışırmak ıstıyor.

 

On Üçüncü Paragraf;

 

Tembel Paul,

Teneke Paul,

İki ayak üzerinde anca durabilen Paul.

 

Düşün, düşün, düşün Paul,

Tek ayakla da gidersin Paul,

Diğerini de bana verirsin Paul,

 

Elde ettiklerime sahip olamazsın,

Sahip olduklarımı da elde edemezsin Paul.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

What is body language? ( Vücut dili nedir? - İngilizce içerik)